FİLME KATILANLAR
Filime Gazetemiz Sahibi Mehmet Altundağ, Ayrıntı Gazetesi Sahibi Davut Kayır, Tercüman Gazetesi Sahibi Harun Yüksel, Bayrak Gazetesi Mustafa Sağdıç, İl Gazetesi Sahibi Ramazan Çetin, Kalehaber Yazı İşleri Müdürü Hakan Şayık, Zaman Gazetesi Temsilcisi Zihni Duman ve İHA Muhabiri Veli Yılmaz katıldı.
NUBOYANA STÜDYOLARINDA ÇEKİLDİ
Yönetmenliğini Hasan Kıraç`ın üstlendiği filmin çekimlerine, 27 Kasım 2013`te Bulgaristan`da başlandı. Savaş sahneleri, Holywood`un ABD dışındaki platolarından biri olan, Cehennem Melekleri, Herkül, 300 Spartalı, Conan gibi filmlerin çekimlerinin yapıldığı Nuboyana stüdyolarında çekildi. Gerçek bir hikâyeden alınan, senaryosunu Serkan Birlik ve Özge Aras`ın yazdığı filmdeki 1940`lara ait sahnelerin büyük bölümü, olayların geçtiği mekânlara uygunluğu bakımından Bulgaristan`ın Sofya, Lukoit, Zherevna gibi çeşitli şehirlerinde çekildi. 1992`lere ait sahneler için Gürcistan Batum, Balıkesir, Tuz Gölü, Eskişehir Çifteler, Kayseri Develi ve Erciyes, Nevşehir Göreme ve Ürgüp, Kocaeli ve İstanbul`un çeşitli mekânlarında set kuruldu. Bütçesi 10 milyon lirayı aşan ve çekimleri 16 haftada tamamlanan sinema filminin sürgün sahneleri ve esir kampı için İstanbul`da özel platolar kuruldu. Filmin sanat yönetmenliğini, M.Ziya Ülkenciler yaptı. Görüntü efektleri, Chery Chery tarafından yapıldı ve uygulandı. Uzun araştırmaların ürünü olarak dikkat çeken kostüm tasarımları 1940`ler Nazi Almanya`sı, Sovyet Rusya, Kuzey Kafkasya, Kazakistan ve Türkiye gibi geniş bir coğrafyayı yansıtıyor. Filmin müzikleri, dünyada ve Türkiye`de tanınan ünlü Yunan müzisyen Evanthia Reboutsika tarafından bestelendi.
FİLMİN KONUSU
Filmin konusu, 1940`lı yıllardaki Sovyet Rusya`dan 1990`lı yıllara uzanıyor. Filmde, bu zorlu yolda yürüyen iki ayrı sevdanın, yıllara ve uzun mesafelere rağmen durmayıp devam edişi hikâye ediliyor. 1940`lı yıllarda Sovyet Rusya’sı. 2. Dünya Savaşı`nda doğu cephesi alev alev yanmaktadır. Naziler ile Kızıl Ordu arasındaki bu ateş, tertemiz bir sevdanın ocağına düşmek üzeredir. Kuzey Kafkasya Türklerinden Niyaz ve Cennet, daha çiçeği burnunda evliyken savaşın sert darbesiyle ayrılmak zorunda kalırlar. Nazi işgali, hızla köylerine kadar gelir. O zor günlerin birinde masum bir Rus kızını, hayatı pahasına Nazilerden saklar. Açıklaması basit ve nettir, kendilerine sığınmıştır çünkü o kız fakat Nazi komutanının cezası bu kadar basit olmayacaktır. Cennet ve bütün köy, zorunlu işçiler olarak Almanya`ya, çalışma kamplarına gönderilir. Esir kampları acılar, ölümler kadar firarların da yaşandığı zorlu mekânlardır. Cennet, yük vagonunda doğurduğu yavrusu Bedel`le birlikte dayanmaya çalışır hayata. Açlık, sefalet ve en kötüsü de ölüp ölmediğini bilmediği kocasını geride bırakma duygusu. Ne vatanına geri dönebilir ne de Niyaz`ından bir daha haber alabilir. O aşkı ve sabrıyla yine de bekler. Cennet, tam 50 yıl boyunca sürgün diyarının bin bir acısı içinde vefa, sabır ve ümitle Niyaz`ın bir gün çıkıp geleceğini hep bekler. Kader, karın kışın altında baharı saklar. 90`lı yıllarda cemre, bu sefer toprağa ve suya aynı anda düşer ve bir gün ellerinde valizleri ve iki çocuklarıyla Yunus ile Dilek çifti, Türkiye`den Kazakistan’a giderler. Yıllar zorlu, şartlar zorludur. Birleşen Gönüller, bu sırrın hikâyesi.